Yasa karşısında hukuktan yana olmak
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı, hukuk ve yasanın aynı şey olmadığını söyledi.
“Hukuk dediğimiz kavram, hakla bütünleşiyor. Hukuk başka şeydir, kanun başka şeydir. Hukuk mu kanun mu derseniz benim o zaman savunacağım şey hukuktur. Kanun değil” dedi.
Cumhurbaşkanı, bu sözleri kendi pratiğinden hareketle söylediğini açıkladı. Okuduğu şiir nedeniyle yargılanmasını, 17-25 Aralık sürecini örnek gösterdi.*
Kendi “mağduriyet”ini giderecek “hukuk” isteyen Cumhurbaşkanının sözlerini dinleyen 30 Ocak’ta yasal grevi fiilen yasaklanan 15 bin metal işçisi, aynı cumhurbaşkanının başbakanlığı döneminde yine erteleme adı altında 8 kez grevi yasaklanan yüz binlerce işçi ne düşündü acaba?
Metal grevinin işverenler istediği için yasaklandığını açıklayan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Geçtiğimiz hafta sadece bir şirketimizin üretiminde 70 TIR’a yapılacak yüklemenin direnişle bekletilmesinden tam 22 üretici firma etkilendi. Hükümetimiz bu etkileri ve taleplerimizi dikkate alarak Bakanlar Kurulu Kararı ile bu grevi erteledi... Teşekkür ediyoruz” dedi.**
Metal işçisi şimdi, tam da bugün, işveren isteği ve hükümet eliyle ellerinden alınmış meşru, Anayasa ve Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hakkı için “hukuk” istiyor.
“Hukuk”a uymayan bir yasada yer alan, o yasaya bile aykırı olan, nedeni-nasılı belirtilmeden “milli güvenlik” gibi soyut, kimsenin sınırları üzerinde anlaşamadığı bir gerekçeyle alınan grev yasaklamasına karşı “hukuk” istiyor.
Metal işçisi, yasa-hukuk ikileminde hukuktan yana olduğunu açıklayan Cumhurbaşkanının, Bakanlar Kurulunca hukuksuzca engellenen grevi karşısında bir kez daha “hukuk”tan yana tavır koymasını bekliyor.
Hukuk kimden yana?
Şu gerçekle karşı karşıyayız: Bu ülkede yasalar, bir sınıfın üstünlüğünü, çıkarlarını korumak için oluşturulmuştur. Bu sınıfın da işçinin içinde olduğu sınıf olmadığı açık.
Türkiye’de sendika ve grev haklarını düzenleyen yasalar, işveren veya kamu otoritesinin izni olmadan, işçilerin özgür iradesiyle sendikalaşmasını engelliyor. Hukuk ise işveren veya kamu otoritesinden bağımsız olmayan bir işçi kuruluşuna sendika denilemez diyor.
İşçiler hukuku esas alıp, meşru haklarını kullandıklarında yasa devreye girip onları tazminatsız işten atmakla tehdit ediyor.
İşçiler yasaya uyduklarında hükümet-işveren devreye girip onları temel haklarından yoksun bırakıyor.
İşçi hakları gündeme geldiğinde, Cumhurbaşkanının kendi mağduriyeti karşısında söylediği gibi
“Vicdanın kapıları hukuka” kapatılıyor.
Demokratik hukuk devletinde hukuka aykırı yasalara karşı, düşünce açıklama, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapma özgürlüğünden yararlanarak tutum alma meşru, hukuki bir hak olarak tanınıyor.
Ne var ki hukuk-yasa ikileminde açıkça hukuktan yana tavır koyan bir Cumhurbaşkanının olduğu bu ülkede bir cumhurbaşkanını eleştirdiği için onlarca yıl hapis istemiyle lise öğrencisi yargılanıyor.
Yetmiyor, yine bugünlerde Meclis, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özünü zedeleyecek bir yasa çıkarmanın hazırlığına son sürat devam ediyor.
Bu ülkedeki hukuk sisteminin merkezindeki temel sorun olan hukuk-yasa ikileminde hukuktan yana olmak elbette haklı bir tavır. O zaman soru şu: Hukukla çelişen yasalara karşı hukuku dayanak alarak hak arayanların, örneğin 15 bin metal işçisinin “milli güvenlik” gerekçesiyle düşman ilan edildiği bir dönemde, yasaları nasıl hukuka uygun hale getireceğiz?
Herkes için hukuksa, hatırlatalım...
Cumhurbaşkanı, 12 yıl yönettiği siyasal sistem yasa-hukuk ikilemini aşacak mekanizmaları var etmemişken, cumhurbaşkanı olunca “hukuk” istiyor. Herkes için geçerli olacak bir hukuk istiyorsa hatırlatalım:
Grev hakkı bir hafta önce elinden alınan metal işçileri; yasaya göre sıralamada devlet alacağından, ipotekli alacaktan, banka alacaklarından sonraya kaldığı için tazminatlarını alamayan Rey Tekstil işçisi; Gürsan işçisi; Cumhurbaşkanını eleştirdiği için 16 yaşında tutuklanıp sonra bırakılan lise öğrencisi M.E.A; Gezi’de ölenleri andığı için lise birinciliği elinden alınan Işıtan Önder; 13 defa yargı kararıyla geri dönmesine karşın görevine başlatılmayan Eski Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak da “hukuk” istiyor.
Yeni Türkiye, yasalara rağmen hukuku dayanak alanların adalet istemiyle yasalara, gerekirse bu yasaları uygulayanlara, gerekirse hukuku sadece kendi pratiği için referans alan cumhurbaşkanlarına karşı verecekleri haklı, meşru, hukuki, barışçıl mücadeleyle şekillenecektir.
*Adalet Akademisi konuşması: 2 Şubat 2015, www.zaman.com.tr/politika_erdogan-hukuk-mu-kanun-mu-derseniz-ben_2275261.html - http://www.ortasayfam.com/siyaset/erdogan-adalet-cumhurbaskanina-teslim-edilemez/2249/
**http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/28104406.asp
- Ücretli öğretmenler artık görülmek, haklarına kavuşmak istiyorlar 25 Eylül 2023 04:50
- Güvencesizliğe mahkum edilmiş öğretmenlik: Ücretli öğretmenlik 02 Ağustos 2023 04:14
- Harap olan gözeler 19 Temmuz 2023 04:11
- Güç-İktidar-Hak 12 Temmuz 2023 04:26
- Dayanışma-iyilik-yoksulluk ve sosyal politika 21 Haziran 2023 04:27
- Pes artık: Aile mahkemesi kararı ile sendikal faaliyetin engellenmesini de gördük 14 Haziran 2023 04:26
- Toplu iş sözleşmesi yetki belirleme süresi kısaltılabilir 07 Haziran 2023 04:25
- Sosyal zeka ve hakka saygı 24 Mayıs 2023 04:26
- Demokrasinin güzelliği budur bizim oğlan 17 Mayıs 2023 04:40
- Kanuna karşı hile ve esnaf kuryelik 10 Mayıs 2023 04:40
- Çalışan yoksulluğu ve sosyal iyilik hali 03 Mayıs 2023 04:09
- Kalben yakın olanlar: ‘Gulaça’ 26 Nisan 2023 04:36